Kronik Mutsuzluk
Çok temel bir varsayımla insan hoşlandığı şeylere yakınlaşırken ona acı veren şeylerden uzak durma eğilimindedir. Bizi mutlu eden her ne varsa, ona yakın olmayı tercih etmemiz oldukça akla yatkın görünüyor. Ancak bazı insanlar acı çekmeyi ya da mutsuz olmayı hayatlarının bir parçası haline getirebiliyorlar.
Kendilerini daha iyi hissedebilecekleri adımları atma şansları varken, oldukları yerde kalıp şikayet etmeye devam edebiliyorlar. Mutsuzluk kimileri için bir tür alışkanlığa ya da fark etmeden yaptıkları bir tercihe dönüşebiliyor; öyle ki mutlu bir an yaşasalar dahi kendilerini mutsuz hissettikleri o ruh haline çok çabuk dönebiliyorlar. Biz bu duruma kronik (müzminleşmiş) mutsuzluk diyoruz.
İnsanların sürekli mutsuzluk yaşamalarının olası nedenleri arasında çocukluktan taşınan güvensiz ilişki kurma biçimleri ve düşük özgüven kendini gösteriyor. Aşırı kuralcı ve beklentilerin yüksek olduğu, katı bir aile ortamında büyüyen çocuklar mutsuzluğu sevgi ve başarı ile özdeşleştirebiliyorlar. Başka bir ifade ile sevgi almanın, başarılı olmanın ve dolayısıyla kabul görmenin yolunun mutsuz olmaktan geçtiği düşünülebiliyor. Mutsuzluk bir süre sonra bir alışkanlığa dönüşebiliyor ve birey ne yaşarsa yaşasın, (farkında olmadan) davranışlarıyla durumu tekrar o tanıdık mutsuzluk tablosuna çevirebiliyor. Diğer taraftan sürekli mutsuz insan, mutsuz olmayı gerçekçi olmak şeklinde tarif edebiliyor. Bu insanlara göre gerçekçi hareket etmek ancak negatife odaklanmakla mümkün oluyor zira pozitife odaklanmak bir takım şeylerin gözden kaçmasına neden olabilir ya da hayal kırıklıkları yaşanmasına yol açabilir. Dolayısıyla kişinin hayal kırıklığı yaşamaktansa, mutsuz kalmayı tercih ettiğini söyleyebiliriz. Eğer kişi mutlulukla ne yapacağını bilmiyorsa bu noktada mutluluk korkutucu bir duygu haline de dönüşebilir. Bazı insanlar mutlu olmayı kendine yakıştırmayabilir. Mutsuzluk kimilerinin hayatında daha çok çalışmak, daha disiplinli ve dikkatli olmak için motive edici bir güç olarak da kullanılabilir. Zaman zaman geçmişten kapanmayan defterler, suçluluk duyguları ve pişmanlıklar insanların kendilerini mutsuzlukla cezalandırma yoluna gitmelerine neden olabilir. Cezalandırılanlar çoğu zaman en yakındakilerdir. Bir eşin, farkında olarak ya da olmayarak, mutsuzluğuyla hayat arkadaşını ya da bir çocuğun anne-babasını cezalandırdığını görmek mümkündür.
Saydığımız bütün bu örneklerde mutsuzluğun bir işlevi olduğunu görüyoruz. Bir amaca hizmet eden mutsuzluk, o amaç fark edilip ortadan kaldırılmadığı müddetçe yerini olumlu başka duygulara bırakmayacaktır. Geçmişin yıkıcı ya da travmatik anılarıyla yüzleşmek ve bugünün zorluklarıyla mücadele etmek için mutsuz olmaktan başka baş etme yöntemleri mutlaka vardır. Ancak öncelikle mutsuzluğun bireyin hayatındaki rolünün keşfedilmesi gerekir. Kişinin bu rolü benimsemesinin nedenlerinin anlaşılmasının ardından daha fonksiyonel baş etme biçimleri edinme aşamasına gelinir. Sonrasında mutluluğun kişinin hayatına dahil olması kaçınılmazdır. Çünkü en başta söylediğimiz gibi bizi mutlu eden her ne varsa, ona yakın olmayı tercih etmemiz oldukça akla yatkın görünüyor.
Uzm. Psk. Yeliz Şimşek Alphan
Ağustos’14
Çoğu zaman kendime geçmişten yerli yersiz hatırlatmalar yapıyorum, canımı sıkan olayları kendi yüzüme vuruyorum bundan hoşlanmıyorum kendimi küçültüyorum ve küçük görüyorum insanlarla konuşurken hep bir adım mesafeliyim o samimi cümleleri içimde tutuyorum şu an üniversite sınavına hazırlanıyorum ve başarısızlık kaygısı hadsafhada yapamayacak gibiyim babamdan manevi destek görmüyorum hatta sınavda yapamayacağımı söylediğini duydum bir şekilde bunlar beni yaralıyor ve kendimi her seferinde daha dar bir kafese koymalıymışım daha çok ağlamalı ve acı çekmeliymişim gibi hissediyorum bilmiyorum bunu çevremdekilere yansıtmak istemesem de bir süre sonra tiyatroda başrolsün gibi bir şey oluyor tamamen aptallık kısacası hep kendiyle ve yaşadıklarıyla kavgalı ufak ufak öfke problemi olan özgüvensiz birisiyim bu durum belki bir gün son bulur
Yalnız değilmişim
Bu durumun tedavisi zor mu? Kac seans gerekli?